Hiç Bilinmeyen, Yeni Bir Oyunun Keşfi

Bir kadının, daha önce hiç beraber olmadığı bir erkeğin karşısında bluzunun ilk düğmesini çözdüğü bir an vardır; iki insanın arasındaki ilişkinin biçim değiştirdiği, kısa ya da uzun sürecek bir serüvenin, başladığı, arkasında ne tür nazların saklandığının bilinmediği mahremiyetin kanatlarının açıldığı o an genellikle en hızlı geçilen, tadı en az çıkarılan duraktır.

Birikmiş arzuların her türlü bendi çökerterek hayata doğru püskürdüğü o an, duyulan istekle telaşlanmış bir aceleciliğin kurbanı olunur; günahkâr bir törenin belki de en heyecan dolu, en görkemli parçası, biraz önce yaşanmış olanların yarattığı istek ve biraz sonra yaşanacak olanların yarattığı özlem arasında, hak etmediği bir özensizlikle atlanır.

Üstelik, o ânın bağımsızca ortaya çıkmasına da izin

verilmez.

Bütün yasakları, bütün kuralları, kalabalıkların kurduğu bütün köprüleri yıkan ilişkilerde bile 'ilk düğme'nin açıldığı âna varmak için yine de haritası daha önceden çıkartılmış yollardan, kurallardan, köprülerden geçilir.

Erkekleri daima biraz çocuksu, biraz saf, biraz şaşkın bulan kadınların belki de en çocuksu, en saf ve en şaşkın hallerini ortaya koyan o tuhaf sorunun, bir erkeğin asla sormayacağı, sormayı aklından bile geçilmeyeceği, 'Beni benim için mi, yoksa vücudum için mi istiyorsun?'

sorusunun cevabının kadınların istediği biçimde verilebilmiş olması için sevişmenin sihirli 'dua'sının daha önceden yapılması, erkeğin kadına kendini beğendirebil-mek amacıyla çeşitli gösterilerde bulunması, kadınla ilgili duygularını incelikle dile getirmesi, kadını vücudu için değil de onun varlığı için istediğini birlikte yenen yemeklerle, yapılan konuşmalarla kanıtlaması gerekir.

Kalabalıkların tüm kurallarını çiğnemeye hazır bir kadın bile ilk düğmenin açılmasından önce bu kuralların yerine getirilmesini bekler; bunlar yapılmazsa, yaşanacak olanlar 'ucuz ve çirkin' olacaktır.

Kendisini 'kendim ve vücudum' diye ikiye bölen kadının, aslında çok sevdiği, aynanın karşısında uzun uza-dıya incelediği, beğenmediği kısımlarını bin bir giyim hi-lesiyle saklayıp beğendiği bölümlerini ustalıkla gözler önüne serdiği vücudunu, o ilk düğme açılmadan önce hiç fark etmemiş gibi yapması beklenir erkekten. 

Vücudu sanki kadının rakibidir. O vücuda elbette hayran olunmalı, o vücuda tapınıl-malı ama ilk düğme açılmadan önce asla ondan söz edilmemeli, ona bakılmamalı, onunla ilgilenilmemelidir.

Bir kadına göre, 'ilk düğme çözülmeden' önce onun vücudunu arzulamak, onun vücudunu istemek, o vücuttan hoşlanmak, onu aşağılamak, onu o eğlenceli oyunun eşit bir tarafı olmaktan çıkartıp oyunun kendisi yapmak, onunla oynamaktır.

Kadın hep, 'Ben oyunculardan biri miyim, yoksa onun oynadığı oyunun kendisi miyim?' sorusunu sorar; erkeğin hiç bilmediği, hiç sormadığı bu soru onun için önemlidir, o oyunun tarafı olmak ister.

Ve bu tuhaf soru insanoğlunun hayatındaki belki de en heyecanlı ânın o muhteşem titreşiminin yaşanmasını hep engeller.

Her duygunun en saf halini isteyen kadınların şehvetin en saf halini aşağılamaları, şehveti yaşamak için sevişmenin başlamasını beklemeleri, ilk düğmenin çözülmesinden önce mutlaka bazı kurallara uyulmasını istemeleri, en ayrıksı, en 'ahlaksız' ilişkileri bile kuralların ve kendince bir 'ahlakın' içine sokar, tertemiz ve sınırsız bir heyecanı ezberlenmiş bir yakınlaşmanın içine hapsedip onu evcilleştirir.

Heyecan ve şehvet, kuralların dışındadır halbuki.

İlk düğmenin açılmasının şartlara bağlanmamasındandır.

Kendini, vücudunu, erkeği bir oyuna dönüştürmektir heyecan, kuralları parçalamaktır.

Duygulardan hiç söz etmeden, belki de hiç konuşmadan, arzuyla dümdüz bir şekilde göğüslerine bakan bir erkeğin karşısında, o erkeği beğenen bir kadının usulca parmaklarını bluzuna götürüp ağır hareketlerle ilk düğmeyi açtığı ânı düşünün.

Hiç bilinmeyen, yeni bir oyunun keşfidir bu.

Belki de saatlerce sürecek bir sevişmenin bütün şehvetinin tek bir âna yüklenmesi, minicik bir hareketle hayatın bütün sınırlarının yıkılması, özgürlüğe bilinmeyen bir kapıdan geçilmesi, o anda hissedilecek duyguları herhalde bir fresk gibi bir daha silinmez bir biçimde insanın hafızasına ve ruhuna kazır.

O ilk düğmenin öyle açılması bütün kuralları yok edecek bir arzuyu eşine bir daha çok zor rastlanacak bir biçimde korkusuzca ortaya koyarken arzunun ortaya çıkış biçimindeki şiddet, arzunun kendisinden bile daha kuvvetli bir sarsıntı yaratır.

Bir insanın kendi vücuduna ve arzusuna böylesine tapınması, o vücuda ve arzuya Tanrısal bir güç ekler.

O ânı yaşayan erkekle kadını gerçekten 'özel' bir ilişkinin içine sokar.

Bir kadın birçok erkekle sevişebilir, sevişebileceği çok erkek bulabilir; bir erkek de öyle, o da sevişebileceği çok kadın bulabilir, ama kaç kadınla kaç erkek böyle bir oyunu oynayabileceği bir 'oyun arkadaşı'na, ilk düğmenin böyle bir şekilde açıldığı ânı paylaşabileceği kaç kişiye rastlayabilir?

Bir insanın kendisine ve arzusuna teslim oluşundaki şiddeti bir başkasıyla paylaşabilmesi hayata çok değişik ve unutulmaz hazlar katar.

Kadınların bir yandan kendi vücutlarına böylesine düşkün olurken bir yandan da o vücudu böylesine küçümsemeleri, kendi vücutlarını kendilerine rakip görmeleri, heyecanı ve şehveti 'duygular' dünyasının dışına atıp bu iki duygunun yalnızca yatakta yaşanabileceğini düşünmeleri, tensel arzunun ilk düğme açılmadan önce ortada görünmesini 'ucuz' bulmaları, çok eğlenceli bir oyunun iki tarafından biri, üstelik de yönetimi elinde tutanı olduklarına inanamamaları, sevişmenin bir kurallar zincirinin ucuna asıldığını sanmaları insanların hayatından epeyce bir şeyler eksiltiyor.

Anları yaşayamıyor insanlar.

Saatleri, günleri, haftaları istemeleri anların çılgın pırıltısını solduruyor.

Hayatı inci dizer gibi anları birbirine ekleyerek yaşamak da var halbuki.

Bir gün insanlar anların yakıcı varlığını keşfedecek.

Yasakların, korkuların, kuralların arkasına saklanılan,

en cesurlar tarafından bile ancak günlerden oluşan maşalarla tutulmaya çalışılan, uzun zamanlar 'soylu' bulunurken hep 'ucuzlukla' suçlanan, başına ve sonuna hep bildik bir şeyler eklenen, ateşi söndürülüp şiddeti azaltılan anlar; bir vakit gelecek bağımsızlığını ilan edecek, bütün asiliği ile ortaya çıkıp gizli esaretlerin bildik haritalarını yırtacak.

Kadınlar arzularından ve vücutlarından korkmayacak.

Uzun zamanların esir aldığı kadınlar anlarla özgürleşecek.

Ve onların özgürlüğü hayatın özgürlüğü olacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nice Aşk Yitirdim Ben, Yitirmenin Ne Olduğunu Biliyorum

Batum'dan Sıradan Bir Kadına

DOSTLUĞUN ÖLÇÜSÜ