Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

PROTEİNLER

PROTEİNLER  Karbonhidratlardan ve yağlardan farklı olarak C, H, O’ nun yanında N ve bazen de S bulundurur. Esas görevi yapı maddesi olmaktır. Yapıtaşları amino asitlerdir. Yüksek sıcaklık proteinlerin yapısını bozar. Her canlının protein yapısı kendine özgüdür. Proteinler hücre içi ve hücre dışında önemli yapı maddeleridir.  Bağ doku kollogen lifleri, kıl ve derideki keratin ( Saç ve Tırnaklarımız) önemli hücre dışı proteinleridir.  Örneğin : Lipoprotein zar yapısı, Nükleoprotein kromozom yapısı. Kasların kasılmasında görev alan aktin miyozin iplikler protein molekülünden oluşmuştur. Bir moleküle bağlanıp onu diğer moleküle taşırlar.  Örneğin : Hücre içinde sitoplazma ile çekirdek arasında bazı maddeleri taşırlar. Biyokimyasal reaksiyonlardaki biyolojik katalizörler yani Enzimlerin hepsi protein moleküllerinden meydana gelmişlerdir. Proteinler taşıyıcı moleküllerdir. Yüksek enerjili elektronu taşıyan sitokromlar, oksijeni taşıyan hemoglobin protein moleküllerinden m...

MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI

MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI  Mehmed Âkif 1873 ’te Fattih’in Sarıgüzel mahallesinde doğdu. Âkif’in babası Temiz Tahir Efdendi , annesi ise Buharalı Emine Şerife Hanımdır. Ailesinin ilk çocuğu olan Âkif’e babası ebced hesabı ile doğum yılına tarih düştüğü için Ragif adını verdi.  Fakat bu isim pek kullanılmadığı için annesi ve arkadaşları tarafından Âkif diye çağrıldı. O da sonra bu adı kabullendi. Âkif dört yaşında Emir Buhari Mahalle Mektebine gönderildi ve ailede aldığı eğitim mekteple takviye edilerek terakkiye başladı. Babası Tahir Efendi, oğlunun tahsil ve terbiyesi ile bizzat meşgul oldu.  Mahalle Mektebini ve Fatih Merkez Rüştiyesini bitiren Âkif’i annesi medreseye göndermek istese de babası bu bilgileri kendiside öğretebileceğinden, onun Mekteb-i Mülkiyenin İdadi kısmına gitmesini arzu etti. Buna rağmen Akif’i meslek ve mektep seçiminde serbest bırakınca, o da zamanın gözde mektebi olan mülkiyeyi seçti.  Bunun üzerine sevinen babası cebinde oğlunu idadiye...

Zengin kimdir?

Zengin kimdir? Zamanın birinde parasıyla övünen "zengin" bir adam, ıssız bir yerde, kör bir kuyuya düşmüş.  Zıplasa da tırmansa da bir türlü kuyudan çıkamıyormuş.  Tam tüm ümitlerini yitirmişken oradan geçen bir derviş adamın sesini duymuş.  Kuşağını sarkıtmış ve adamı kuyudan kurtarmış.  Zengin sevincinden ne yapacağını şaşırmış: - Dile benden ne dilersen..... demiş. Derviş: - Bir şeye ihtiyacım yok, benim için dua et yeter... demiş. Zengin inanamamış. 100 altından başlamış teklif etmeye... 1000 altına kadar çıkmış, ama dervişin umurunda bile değilmiş.  Israr devam edince, derviş paragöz adama sormuş: - Senin kaç altının var? - 100.000 Derviş tekrar sormuş: - 200.000 altının olsun ister misin?  Adamın gözleri parlamış; - İsterim tabii. Derviş hafifçe gülümsemiş: - Bak... demiş... Senin daha 100.000 altına ihtiyacın var. İyisi mi sen altınlarını kendine sakla, gerisini kazanırken önüne bakmayı unutma...  demiş, gülümseyerek selâmını vermiş, yoluna deva...

EY PİR! KALK KURTAR

EY PİR! KALK KURTAR Yunanlılar Bursa 'yı işgal ettiğinde " Pir Emir " isimli zatın türbesine bakan türbedar, mezarın başına giderek, bastonu ile sandukaya vurarak : -Ey pir, Bursa işgal edildi, kalk kurtar! der O gece rüyasında Pir Emir'i gören türbedara Emir : - Be hey gafil, vatanı düşmandan kurtarmak, ölülerin değil, dirilerin hakkıdır der ve okkalı bir tokat atar. Türbedar uyandığında tokatın acısı hala geçmemiştir.

DOSTLUĞUN ÖLÇÜSÜ

DOSTLUĞUN ÖLÇÜSÜ Şemsi Tebrizi ve Mevlana Celaleddin Rumi iki büyük dosttur. Aralarındaki dostluk asırları aşarak günümüze kadar ulaştı. Gerçek dostluğun ne olduğuna dair kıymetli ölçüler verdi. Çeşitli defalar ayrıldılar, kavuştular. Ayrılığın acısını, kavuşmanın sevincini yaşadılar. Bir gün Şems Tebriz'dedir.  Bir Yahudi koşarak gelir ve bağırır : - Müjde ! Mevlana geliyor. Şems mütebessim. Hemen bütün varını yoğunu yahudiye bağışlar.  Yahudi gittikten sonra olaya şahid olan birisi Şems'e : - Bu yahudi seni aldattı. Yolda kimse yok, Mevlana gelmiyor der. Şems tebessümünü bozmaz ve dostluğun o müthiş ölçüsünü verir : -Biliyorum. Bu sözün yalanına malımı mülkümü verdim. Doğru olsaydı canımı vermem gerekirdi.

Sigara ve Zararları

Sigara ve Zararları Günlük yaşamın alışkanlıkları arasında yer alan, ne var ki aşırı ve sürekli alındığında kaçınılmaz biçimde  bağımlılıkla  sonuçlanan alkol kullanımı, pek ayırdına varılmasa da kamu sağlığını tehdit eden en sinsi afetlerden biri. Çok yakın bir süre önce alkol kullanımıyla ilgili olarak yayımlanan iki rapor, çoğunca hafife alınan  alkol  alışkanlığı ve  bağımlılığının  kamu sağlığında neden olduğu korkunç yıkımı dile getirmektedir.  Ciddi Le Monde'un birinci sayfasında manşetten verdiği habere göre, Fransa alkol tüketiminde 1996 rakamlarıyla kişi başına yılda 15.6 litreyle Avrupa şampiyonudur.  Aslında 1960'lı yılların sonundan bu yana alkol tüketiminde bir azalma gözlenmektedir. Örneğin 15 yaş üstündeki yetişkinlerde 1980'de yılda 22.3 litre olan saf alkol tüketimi, 1990'da 16.6'ya gerilemiş, ancak  Kamu Sağlığı Yüksek Kurulu  nun (HCSP) 2000 yılı için 11.3 litre hedefinin bir hayli uzağında kalınmıştır. Fransa'da, top...

ZÜLÜFLÜ İSMAİL PAŞA

ZÜLÜFLÜ İSMAİL PAŞA  Biz Harbiye'de okurken bir kış gene böyle çok şiddetli geçiyordu. Mektebin sobaları yanmıyordu. Derdimizi idareye anlatamadık. Arkadaşlar Müdür'e çıkmak için beni seçtiler.  Müdür Zülüflü İsmail Paşa... Kendisini görmek için izinler aldım. Huzura çıktık. Evvela Padişah'a, sonra Müdür Paşa'ya dualar ettik. Nihayet soba meselesine geldik.  Paşa birdenbire gürledi: - Soğuk mu? Ne soğuğu? Padişah Efendimizin nimetleri gözünüze dizinize dursun... Görmüyor musunuz sobalar cayır cayır yanıyor... Çıkın nankörler!.  Baktık sahiden de müdürün sobası güldür güldür yanıyor. Paşa da buram buram terliyordu. Sıcaktan yakasını açmıştı. Ve sanıyordu ki mektebin tüm sobaları böyle yanmakta... Çocuklar biz Çankaya Köşkü'nde bazen Zülüflü İsmail Paşa gibi kendimizi sakın aldatıyor olmayalım!.. Hikmet BİL

GALATASARAY LİSESİ “Gül Baba! Benden ne istersin?”

GALATASARAY LİSESİ “Gül Baba! Benden ne istersin?” Galatasaray Lisesi Türkiye’de kuruluş tarihi en eski olan okuldur. Temeli Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II. Sultan Bayezit tarafından atılmıştı.  Rivayet edilir ki: O zamanlar, Galata’nın arkasındaki sırtlar, yani Beyoğlu, muazzam bir ormanla kaplı bir kırlıktır. Avcıların gezip dolaştığı yerlerdendir.  Bir kış günü Sultan Bayezit da oralarda avlanmağa çıkar. Bugünkü Boğazkesen Caddesi’nin geçtiği vadide tipiye tutulur. Sığınacak bir yer ararken gözüne bacasından duman tüten bir kulübe ilişir ve hemen oraya at sürüp kapısını çalar…  Kapıyı beyaz sakallı, yüzü nurlu bir ihtiyar açar, “Buyurun padişahım!” der.  Sultan Bayezit içeriye girer. Girer ama şaşırır kalır; kulübenin içi gül saksılarıyla doludur. Fidanların hepsinde taze taze güller açmıştır. Padişah ile münzevi derviş saatlerce sohbet ederler.  Sultan Bayezit kalkacağı sırada: “Gül Baba! Benden ne istersin?” deyince münzevi de: “Padişahım, burada bir mektep...

KENEVİR MUCİZESİ VE ABD ŞEYTANLIĞI

  KENEVİR MUCİZESİ VE ABD ŞEYTANLIĞI  Yıl 1914 I.Dünya savaşı yılları ve Amerikan doları üzerinde “Kenevir” tarımı yapan çiftçiler… Bunu aklınızın bir köşesinde tutunuz ve okumaya devam ediniz. Endüstriyel Kenevir sadece bir tarım bitkisi değildir! Petrolün ve doların panzehridir! KENEVİR NASIL YASAKLANDI? 1. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretir. 2. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kağıt üretilebilir. 3. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürülebilirken, ağaç 3 kez kağıda dönüştürebilir. 4. Kenevir 4 ayda yetişir, bir ağaç ise 20-50 yılda. 5. Kenevir, gerçek bir radyasyon temizleyicidir. 6. Kenevir dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilacına da ihtiyaç duymaz. 7. Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa, tarım ilacı sektörü tamamen ortadan kalkabilir. 8. İlk kot pantolon, kenevirden yapılmıştır; hatta “KANVAS” kelimesi kenevir ürünlerine verilen isim...

AYI POSTU GİYEN ASKERLER

AYI POSTU GİYEN ASKERLER  Fatih, Tuna üzerindeki kalelerden birini kuşatmıştı. Kale yedi ay toplarla dövüldü. Ordu yürüyüşe geçip yaklaşırken, kaleden bir kaç ayının çıktığını gören Fatih: “Buradan hırs(ayı) geliyor’’ dedi. Gelen ayılar askerleri görüp geri dönmüş, kalenin mağaralarına girmişlerdi.  Bir kaç yürekli asker bu ayıların peşinden mağaraya daldı. Meğer bunlar sırtlarına ayı postu geçirmiş düşman askeri imişler. Mağaraların içi kaleye geçit veriyordu. Osmanlı askerleri bu geçitleri aşıp kaleyi fethettiler. Kale çevresinin adı “Hırsova’’ kaldı.

Hazır Cevaplar

 Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkûm etmişti. Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen adamlardan bir tanesi yaşamını bağışlarsa, bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini söyledi.  Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken düşleyen sultan bunu kabul etti.  Öteki adam inanmayan gözlerle arkadaşına baktı ve “Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar.”  “Pek değil” dedi birinci mahkûm fısıltıyla.  “Kendime dört özgürlük şansı veriyorum. Birincisi sultan bu yıl ölebilir. İkincisi ben ölebilirim. At ölebilir. Ve dördüncüsü... Belki ata uçmayı öğretebilirim!” && Henry Ford, 1903’te on bir ortağıyla ve on işçisiyle birlikte eski vagon fabrikasında, bugün dünyaca ünlü olan araba fabrikasının ilk adımını atmıştır. 1908’de el emeğiyle üretilen Model T’nin tutulmasıyla talepler yetiştirilemez hâle gelir ve hareketli montaj hattı kurularak seri üretime geçilir. Böylece otomot...

Konstantinopolis (İstanbul)

“Eğer Konstantinopolis’te bir sevgilin varsa o seni İstanbul’da bekliyor olacaktır." Gizli saklı olsa da nereye bakacağınızı bildiğinizde, 1920 ’lerde Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce bir zamanlar çeşitli din ve etnik kökenden insanın adını Konstantinopolis olarak bildiği bu şehri oluşturan azınlık nüfusun izlerini görürsünüz.  Grekçe de Konstantinoupolis olarak söylenen Konstantinopolis’in başka adları da vardı.  Arapça da Konstantiniyye,  Ermenice de Bolis, Bolşevik îhtilali’nden kaçarak gelen Beyaz Rus göçmenler için de Tsarigrad.  Türkler resmi olarak Konstantiniyye adını kullandıkları için siz de bu kitapta zaman zaman bu isimle karşılaşacaksınız.  Her büyük şehrin çeşitli adları ve lakapları vardır.  San Fran-sisco’da olduğu gibi Konstantinopolis adı da tek kelimeyle “şehir” ( Eski Yunancada He Polis, günümüz Yunancasında ise i Poli ) olarak bilinir. Bu kullanım şeklinin Yunanca ve Ermenicenin günlük konuşma dilinde hâlâ yaygın olduğunu öğrend...

MADEM Kİ VAKİT AKŞAM

MADEM Kİ VAKİT AKŞAM Madem ki vakit akşam, Madem ne evim barkım, Ne de bir tek aşinam, Açılsın gizli sofram, Gelsin kadehte rakım, Dostum, neşem ve şarkım! Madem ki vakit akşam! Cahit Sıtkı Tarancı 

GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN

GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN Ne doğan güne hükmüm geçer,  Ne halden anlayan bulunur;  Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. Ve gönül Tanrısına der ki: — Pervam yok verdiğin elemden;  Her mihnet kabulüm, yeter ki  Gün eksilmesin penceremden! Cahit Sıtkı Tarancı