Tersane Mandaları
Tersane Mandaları
Tersane havuzlarına gemi alınınca, havuzların suyu, makinelerle değil, gayet büyük bostan dolaplarıyla boşaltılırdı; havuzların yanı başında bulunan bu dolaplara da “havuz dolabı” adı verilirdi ve dolaplara mandalar koşulurdu. Dolaplara da kadimden beri Kürt neferler nezaret ederdi, bunlara “mandacı”, ağalarına da “manda ağası” denilirdi.
Türkiye’de mükellefiyet-i askeriyenin kabulünden çok sonraları dahi tersanede bu dolaplar ve mandalar kullanılmıştır. Vatandaşlara askerlik mükellefiyetinin kabulünden sonra, kurası tersaneye düşen efrattan bedel verecekler için, para bedeli yerine mandalı bedel kabul edilmişti; yani askerliğini bahriyede yapacak olan bedelliler, kendi yerlerine havuz dolaplarına bir manda gönderirlerdi.
Sahibinin yerine hizmet müddetini dolduran mandaların boynuzları yaldızlanır, terhis kâğıtları da sırmalı kordonlarla boynuzlarının arasına asılır, sahibine merasimle teslim edilir, kasabasında, köyünde de, davul zurnalı bir merasimle karşılanırdı...
Ateş istidası “Feryadı gökyüzünü tuttu” denildiği gibi, görülen haksızlık ve zulümden bizzat padişaha şikâyet edebilmek için, huzura çıkamayanlar son bir çareye başvurmuşlardı. Padişahın sahil saraylardan birinde pencere önünde oturması gözlenir ve hemen bir kayıkla denize açılarak, içinde saman, talaş, hasır parçaları veya ziftli paçavralar bulunan bir kap baş üstüne konulup tutuşturulur; bu, “Padişahım, her taraftan gördüğüm haksızlık ve zulümle artık başımda ateş yanıyor. Son ümidim sendedir, sana sığınıyorum, fakat beni senin yanına sokmuyorlar!” demektir.
Bunu gören padişah derhal şikâyetçiyi huzuruna getirtir, derdini dinleyerek icap eden emirleri verir. Ateş istidasının en parlak örneği, Naimâ Tarihi’nin dördüncü cildinde 1648 yılı (Hicri 1058) vakaları arasında kayıtlıdır ve Sultan İbrahim saltanatının son günlerine rastlar:
Yedi tane İngiliz tüccar kalyonu, Galata önünde derya ortasında ak bayraklar çekip bütün mürettebatı güverte üzerine dizilir, başlarında birer bakraç zift yakıp bağrışmaya başlarlar. Derhal saraydan adam gönderilip dertlerinin ne olduğu sorulur. Meğer getirdikleri maldan evvela ticaret muahedesiyle tespit edilen yüzde üç yerine yüzde altı gümrük resmi alınmış.
Sonra satın alınan takriben 15.000 kuruşluk mallarının bedeli ödenmediği gibi, gemi kaptanlarına limanı derhal terk etmeleri de emrolunmuş...
“Bu mezalim üzerimizden ref buyurulsun yahut sefinelerimizle umumen ateşlere yanarız” demek isterlermiş. Bunu öğrenen Sultan İbrahim, hemen Çavuşbaşı Ağa’yı Sadrazam Hezarpare Ahmed Paşa’ya göndererek İngilizlere yapılan haksızlığı tamir ettirmiş.
Yorumlar
Yorum Gönder