Tırnova Cadıları

Tırnova Cadıları 

Cadıya, gulyabaniye, hortlağa inananlar dünyanın her tarafında her zaman bulunur. Hüseyin Rahmi merhum bu korkunç mevzuu mizah edebiyatımıza mal etmişti. 

Zamanımızda da gazeteler perili, cinli evlerden, geceleyin taşlanan pencerelerden bahsederler; arası çok geçmez, bu cinlerle perilerin huysuz ve geçimsiz komşular ve birtakım külhani serseriler olduğunu öğreniriz.

Tarihimizde garip vakalara ve pek tuhaf ve hatta tüyler ürpertici batıl itikatlara rastlanır. Bulgaristan’ın Türk idaresinde bulunduğu zamanlarda Tırnova Kadısı Ahmed Şükrü Efendi hükümet merkezine gönderdiği resmi yazıda neler anlatıyor! 

Bu mektup Hicri 19 Rebiülevvel 1249 (Miladi 1833) tarihli olup devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi’nin 68’inci nüshasında neşredilmiştir; bugünkü yazı dilimize çevirerek okuyalım: “Tırnova’da cadı türedi. 

Gün battıktan sonra evlere musallat olmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve kâh içlerine toprak karıştırır... 

Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar ve dağıtır... İnsanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar... 

Hiç kimse bir şey göremez... 

Birkaç erkek ve kadının da üzerine saldırmış... 

Bunlar çağrıldı, soruldu: ‘Üstümüze sanki bir manda çökmüş sandık’ dediler... 

Bu yüzden iki mahalle halkı evlerini bırakıp başka tarafa kaçtılar... 

Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti... 

İslimye kasabasında cadıcılıkla tanınmış Nikola ismindeki adam Tırnova’ya getirildi ve sekiz yüz kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı, mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir, resmi hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki ruh-i habis imiş... 

Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi... 

Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim, sağlıklarında Yeniçeri Ocağı’nın kanlı zorbalarından olan Tetikoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarlarına karşı durdu... 

Mezarlar açıldı... 

Cesetleri yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder parmak uzamış bulundu... 

Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunçtu. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü... 

Bu adamlar, sağlıklarında her türlü fesadı irtikâp etmiş, ırza, namusa, mala tecavüz etmiş, adam öldürmüş, ocakları lağvedildiği zaman her nasılsa yaşlarına riayet olunarak cellada verilmemiş, ecelleriyle ölmüşlerdi... Sağlıklarında yaptıkları yetişmemiş gibi şimdi de halka ruh-i habis olarak musallat olmuşlardı... 

Cadıcı Nikola’nın tarifine göre bu gibi habis ruhları def etmek için cesetlerinin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar suyla haşlanırmış... 

Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezarlarından çıkarıldı... Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar suyla haşlandı, fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı ‘Bu cesetleri yakmak lazım’ dedi. Bu hususta şeran da izin verilebileceğinden ruhsat verildi... 

Ve iki yeniçerinin mezarlarından çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı ve çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu...”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nice Aşk Yitirdim Ben, Yitirmenin Ne Olduğunu Biliyorum

Bayrampaşa’da Yerleşim

HAYALLER KURMAK