Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

12 Eylül 1980 Darbesi

Resim
  12 Eylül 1980'de ordu, ülke yönetimine el koyar. 12 Eylül 1980 darbesi hiç şüphesiz tarihe kara bir leke olarak adını yazdırmıştır. 12 Eylül ihtilali, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleştirildi.  12 Eylül, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle tarihin sayfalarında yerini almıştır. 12 Eylül'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzalı Milli Güvenlik Konseyi "bir numaralı" bildirisini okuyarak DARBE yaptığını resmen ilan etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen son askeri darbesi olarak tarihe geçen 12 Eylül 1980 Darbesi'nin başladığı, cuma günü saat 03.59'da TRT radyosunun İstiklal Marşı ve sonrasında anons yapılmadan, Harbiye Marşı'nın çalınmasıyla anlaşıldı. 12 Eylül Darbesin Kod adı "Bayrak Harekatı"dır. Bu isimle bütün bir ordu harekete geçirilmiştir. Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 darbes...

YEŞİLAY HAFTASI (1-7 Mart)

YEŞİLAY HAFTASI (1-7 Mart) Sigara, içki ve uyuşturucu insan sağlığının en önemli ve en tehlikeli düşmanlarıdır. İçkiye düşkün bir insanın en önce sağlığı tehlikededir. İçki içen kişi ailesini ihmal eder, çocuklarıyla yeterince ilgilenemez. İçkiye harcadığı paralar yüzünden çoğunlukla parasal sıkıntılara düşer. Zamanla çevresiyle olan ilişkileri de zayıflar, yakınlarından, toplumdan uzaklaşır. Sigara, ilk bakışta daha az zararlı gibi gözükse de bunun da içkiden aşağı kalmadığı anlaşılmıştır. Özellikle akciğer kanserine sebep olması, sigaranın insan sağlığı için ne büyük bir tehlike olduğunu gösterir. Uyuşturucu maddeler ise tam bir felakettir. Afyon, esrar, eroin, kokain, LSD gibi adlarla gençler arasında çok yaygın olan uyuşturucunun kişi ve toplum içinde yol açtığı yıkımlar korkunç boyutlardadır. Bunları kullananlar, kendilerinden başka çevrelerine de zarar vermektedirler. Yeşilay, bütün bu zararlı alışkanlıklarla mücadele eder. Alışkanlıklarım bırakmaları için bağımlılara yardım eder...

Emine Ülker Tarhan: “Sen kimsin Başbakan”

Resim
Emine Ülker Tarhan: “Sen kimsin Başbakan” “Dindar nesil” sözlerine tepki gösteren Tarhan, “Dindarlık ölçme cihazın varsa çıkar da görelim” diye seslendi. Tarhan, “Bunları bir promterden okuması, daha vahim” dedi. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, parlamento, demokrasi adına çok karanlık günler yaşadıklarını savundu. Türkiye’nin darbelerden çok çektiğini, çok şey gördüğünü ifade eden Tarhan, askeri ya da sivil çok fark etmediğini, darbecilerin uygulamalarının devam ettiğini öne sürdü. Yaşanan tehlikeyle karşılaşacaklarını Gençliğe Hitabe’nin kendilerine söylediğini ileri süren Tarhan, sözlerini şöyle sürdürdü: ... ‘DEMOKRASİ MİLİTANLARI’ “Gençliğe Hitabe’yi, ulusal bayramları yasaklamaya çalışmaları da bundan. Bizim onlar gibi öfke nöbetlerimiz, nefretle pusu kurma, rövanş alma hırsımız yok. Bizim halkımızdan başka güvenebileceğimiz herhangi güç yok, okyanus ötesi güç yok. Kimsenin dindarlığı, dini, diyanetiyle alakadar olamayız. Beşerin ...

Erdoğan'ın Damadı Buna Ne Diyecek

Resim
Odatv'nin 12 Haziran'da gündeme getirdiği Başbakan Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın üst düzey yönetici olduğu Çalık'ın SİT alanına yaptığı villalar TBMM gündemine geldi. CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu, haberimizi de hatırlatarak, Erdoğan'a villaların SİT alanına yapılmasına verilen izinde etkisi olup olmadığını sordu. Kaynak

“Erdoğan En Sert Eleştirileri Hak Ediyor “

Resim
Erdoğan En Sert Eleştirileri Hak Ediyor Gezi gösterilerinin etkisiyle Türkiye ile AB ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar New York Times gazetesinin başyazısına konu oldu. ABD’li gazete, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gösterilere “acımasız” müdahalesinin bazı Avrupalılara Türkiye’nin AB üyeliği hedefini sorgulamak için “yeni bir bahane” verdiğine dikkat çekerken “Sayın Erdoğan mümkün olan en sert eleştirilere hak etti ancak Türkiye’nin AB üyeliği, NATO üyeliği gibi, stratejik bir gereklilik” değerlendirmesinde bulundu. New York Times gazetesi, “Türkiye’nin AB Hedefi” başlığını kullandığı başyazısında Başbakan Erdoğan’ın “göstericilerle siyasi bir uzlaşıyı aramayı reddettiğini”, polisi protestocuları “gaz, tazyikli su ve plastik mermiler ile bastırmaya yönlendirdiğini” öne sürdü ve olaylar sırasında binlerce kişinin gözaltına alındığını, en az dört kişinin öldürüldüğünü de kaydetti. Kaynak

Tayyip Erdoğan Bilançoyu Açıkladı

Resim
Tayyip Erdoğan bilançoyu açıkladı: “Maliyeti 100 trilyonu aştı.” Sonra da sordu: “Kimin parası bu? Milletin değil mi?” ** 4 ölü var. 7 bin 822 yaralı. 59 kişinin durumu ağır. 11 kişi gözünü kaybetti. 1 kişinin dalağı alındı. İstanbul’da 1 ölüm, 21’i ağır 4 bin 477 yaralı var, 4 kişinin hayati tehlikesi sürüyor, 1’i henüz 14 yaşında çocuk, 6 kişinin kafatası kırıldı, 6 kişi gözünü kaybetti, 35 kişinin kol veya bacağı kırıldı, 40 kişide TOMA suyundan yanıklar var, biber gazından 15 astım krizi yaşandı. Ankara’da 1 ölüm, bin 350 yaralı var, 21’i ağır durumda, 4 kişi gözünü kaybetti, 7 kişinin kafatası kırıldı, 1 kişi kalp krizinden öldü, maruz kaldığı yoğun gaz yüzünden olup olmadığı inceleniyor. İzmir’de 2’si ağır 800 yaralı var. Adana’da 1 ölüm, 6’sı ağır 162 yaralı var, 10 yaşındaki çocuğun kalçası kırıldı. Antakya’da 1 ölüm, 3’ü ağır 161 yaralı var, gaz bombası fişeğiyle yakın mesafeden vurulan 1 kişinin dalağı gitti. Eskişehir’de 300 yaralı var, 3 kişinin kafatası kırığından hayati t...

Eline satırı, sopayı alıp tekbir getirerek sokağa çıkan

Resim
Arkadaşlar!!!  Eline satırı, sopayı alıp tekbir getirerek sokağa çıkan, geçici bir partiyi hayatın tek amacı sanan, o partinin liderini de halife ya da peygamber olarak gören toplulukların yaşadığı kafa yapısı, uyuşturucu kafasından farksızdır.  O heyecan hormonlarının da etkisiyle, bir de sürü psikolojisiyle HER ŞEYİ yapabilir ve pişmanlık bile duymayabilirler(Bkz. Menemen olayı, bkz. Madımak olayı ).  Kaldı ki herhangi bir saldırı durumunda polis de onların yanında yer almayı tercih edecektir. Bu nedenle lütfen ama LÜTFEN böyle bir tehlike söz konusu olduğunda cengaverlik yapmaya kalkışmayın.  En kötüsü "barışçıl direnişimize satırlarla karşılık verdikleri için eve döndük" dersiniz, bunun için kimse sizi korkak ilan edemez. Ettirmeyiz, merak etmeyin.  Yeter ki hiçbirinizin bu adamlar tarafından tartaklandığı ya da bıçaklandığı acı haberini duymayalım.  Hiçbir şey, algı seviyeleri yüksek, zeki ve barışçıl kişileri bir avuç insan kasapına kurban verdiğimize...

Bana ne vereceksin?

Ben zamanla akarım. Bir kum gibi akarım, bir su gibi ve ben zamanla birlikte, zaman gibi bir boşluğa akarım. Zamanın eli, abanoz renkli bir oymacının eli gibi küçük keskisiyle dolaşır üstümde, bir çocuk yapar, bir delikanlı yapar, bir ihtiyar yapar; her seferinde biraz daha azalarak şekilden sekile girerim ve vahşi ve kaprisli bir eldeki bir dal parçası gibi her şekil değiştirdiğimde ayaklarımın dibinde hatıra denen, bana hem çok yakın hem çok uzak, hem çok bildik hem çok yabancı, esrarlı ve kı-mıldak bir toz yığını birikir. Ve hatıralar çoğaldıkça ben eksilirim. Durmadan, durulmadan, hiç oyalanmadan, oyalana-madan, geçmiş ve gelecek denen iki cam kürenin 'an' denen ince boğumundan geçerim; an, oymacının elinin bedenime değdiği yerdir, keski darbelerinin sızıyla hissedildiği yer, geleceğin biteviye geçmişe döndüğü, geçmişin çoğalıp geleceğin azaldığı yer. Bir kum saati gibi ben kendi geçmişime akarım. Bazen bir aşkla, bazen bir ihanetle, bazen vuslatı olmayan bir ayrılışla, sız...

'O' Denizaltı

Benim de o kristal denizaltıya binmişliğim var. Süt buğusu gibi solgun maviliğin yayıldığı ıssız bir sabah vakti, dönüp dönmeyeceğini bilmediğin bir yolculuğa çıkmak için ürpertilerle binip kapaklarını kapatırsın. Eğer dönersen başka biri olarak döneceksindir yolculuğundan. O denizaltı bir yere gitmez. Giden sensindir. O denizaltının içinde tuhaf bir yolculuğa çıkarsın, o yolculukta gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini hiç kimseye anlatamazsın, senin anlattığını kimse anlamaz çünkü. Onlar da vaktinde o yolculuğa çıkmış olsalar bile, kimse kimsenin yolculuk hikâyesini kavrayamaz. Kristal denizaltının çevresinden geçip de senin içeride yaptıklarını görenler şaşarlar sana, şaşılacak şeyler yaparsın gerçekten. O denizaltıya binenler kendilerini bile şaşırtacak davranışlarda bulunurlar. Bir orospuya âşık olmaktır o denizaltıya binmek. Bir serseriye tutulmak. Bir çılgının peşinden gitmek. Bütün hayatını bir bencilin yanında geçirmek istemektir. Geleceğini, bir dakikasını bile kendine ...

'Dün' Ya da 'Bugün' Değil de 'Yarın' mıdır?

 Bazen düşünürüm de, kader bana tuhaf huylu bir arabacı gibi gözükür; sanki sizi hangi şehre götüreceğini seyahatin başından belirlemiştir de, şehre vardıktan sonra bazı dönemeçlerde dönüp adresi size sorar. Hangi semtte, hangi sokakta, hangi evde yaşayacağınızı kendiniz belirlersiniz. O dönemeçlere geldiğinizde kararınız ya da kararsızlığınız çizer yolu. Kararsız kalırsanız eğer, arabacı o dönemeci geçip devam eder yoluna. Acaba hayatımızın kaç dönemecinde kendimiz karar veririz ne yana sapacağımıza ve acaba hayatımızın kaç dönemecinde kararsızlığımız yüzünden bir dönemeci kaçırırız. Ve o dönemeçlerde kararımızı ya da kararsızlığımızı belirleyen nedir? Geleceğimizin rotasını kararlarımız mı, yoksa kararsızlıklarımız mı çizer? Birçok dönemeçte kaderimize 'buradan sap' diye bağırmak isterken ağzımızı bile açmadan, sesimizi çıkarmadan, geçip gitmişizdir. O dönemeçte karar verebilirsek, nereye gidecektik hiç bilemeden ve bunu hep merak ederek başka bir menzile, başka bir geleceğe,...

O Hayat Nasıl Yaşanıyor?

Babamın o harika yazısını okurken, o üç kelime, birden, yazının kendi dip uğultusu gibi uğuldayıverdi içimde: 'Göztepe'nin mahut lodosları'. Kelimeler, maşlahlı kadınları, redingotlu beyleri, asabi genç kızları, 'hicranlı' aşk serüvenlerini, köşkleri, geniş ve sessiz bahçeleri, fıstık çamlarını, mehtaplı geceleri, siyasi cinayetleri, sıkı kurallarla belirlenmiş kibarlıkları, atlı arabaları ve ne olursa olsun bozulmayan sükûne-tiyle, geçmişi, kalabalık bir kervan gibi peşine takarak içime akıverdi. Çocukluğumdan tanıdığım ağaçlar hâlâ bahçede duruyor. Babaannemin kütüphanesinden bulup gizlice okuduğum kitapları hâlâ hatırlıyorum. O kitaplardan cümleler var zihnimin kuytu köşelerinde. Göztepe'nin 'mahut lodoslarında' yaşanmış hayatlar. O hayatların artık unutulmuş ayrıntıları. Bir daha hatırlanmamak üzere tümden kaybolmak için, kendilerini hatırlayan son insanların da kaybolmasını bekleyen, geçmiş hayatlar. Ben, içinden geldiğim o sessiz karanlığa dönmek ü...

Hiç Bilinmeyen, Yeni Bir Oyunun Keşfi

Bir kadının, daha önce hiç beraber olmadığı bir erkeğin karşısında bluzunun ilk düğmesini çözdüğü bir an vardır; iki insanın arasındaki ilişkinin biçim değiştirdiği, kısa ya da uzun sürecek bir serüvenin, başladığı, arkasında ne tür nazların saklandığının bilinmediği mahremiyetin kanatlarının açıldığı o an genellikle en hızlı geçilen, tadı en az çıkarılan duraktır. Birikmiş arzuların her türlü bendi çökerterek hayata doğru püskürdüğü o an, duyulan istekle telaşlanmış bir aceleciliğin kurbanı olunur; günahkâr bir törenin belki de en heyecan dolu, en görkemli parçası, biraz önce yaşanmış olanların yarattığı istek ve biraz sonra yaşanacak olanların yarattığı özlem arasında, hak etmediği bir özensizlikle atlanır. Üstelik, o ânın bağımsızca ortaya çıkmasına da izin verilmez. Bütün yasakları, bütün kuralları, kalabalıkların kurduğu bütün köprüleri yıkan ilişkilerde bile 'ilk düğme'nin açıldığı âna varmak için yine de haritası daha önceden çıkartılmış yollardan, kurallardan, köprülerd...

Şehir Yorgundu, Ben Yorgundum, Gece Yorgundu

Tutkuyu belki de edebiyat tarihinde en yakıcı biçimde anlatan, okuyucuyu acının yapayalnız ve çaresiz bir biçimde ortaya çıktığı kaynağa götüren ve okuyana da tattırıp nasıl bir şey olduğunu gösteren o hikâyeyi okuduğumda, beni de hikâyenin kurbanları arasına katacağını, beni insanların gerçek dedikleri dünyadan koparıp çok daha yoğun ve etkileyici bir başka gerçeğin içine kilitleyeceğini bile bile, sanki ilk kez okuyormuş gibi bir daha okudum. Sıcağın insanın damarlarına zehir gibi aktığı o temmuz gecesi, Meçhul Bir Kadından Mektup isimli kitap birden, hiç aklımda yokken karşıma çıkıvermişti. Şehir yorgundu, ben yorgundum, gece yorgundu. Neredeyse her gece bir başka şenliğin habercisi olarak gökyüzüne dağılan havai fişekler bile sıcaktan yorulmuş, neşesini kaybetmişti. 'Okuyucuların hayal ettiği yazara tam tamına benzeyen, şık, zarif, bakımlı, koyu bakışlarında yumuşak bir melankoli bulunan' Stefan Zweig'ın, okuyana en küçük bir kaçış yolu bile bırakmadan dokuduğu hikâyesi...

Diyorlar ki, Yenilmişiz. Diyorum ki, Yenilmedik

Ölümden korktuğumuz için değil yaşadığımız, biz savaşmaktan hoşlandığımız için yaşarız. Çilek reçeli kaynatmak da savaşımızın bir parçasıdır, bir türküye eşlik etmek de. Baştan aşağı günah kesilmek de savaşımızın bir parçasıdır, bir yoksul için gözlerimizin dolması da. Biz günah işlerken bile masum kalabilenlerdeniz. Ölümle övünmedik çünkü biz, kimseyi öldürmedik, korkutmaya çalışmadık kimseyi, kadınların gözyaşlarında bizim bir payımız yok, cinayet emirlerinin altında bizim adımız yazmıyor, katilleri insanların peşinden biz göndermedik. Toprağı insandan daha kutsal bulmadık biz. Güçlüye tapınmadık. Sevdiklerimizi zaaflarıyla sevdik, zayıflıklarıyla sevdik. Ne ağlamaktan korktuk, ne gülmekten. Hayatı nakış işler gibi her ilmeğine kendimizden bir şey katarak yaşadık; hayatı güzel bulmadık, hayatı güzel yapmaya uğraştık. Diyorlar ki, yenilmişiz. Diyorum ki, yenilmedik. Gülmeyi, şakalaşmayı, sevişmeyi bilenleriz, âşıkların karşısında başını eğip berduşlarla dertleşenleriz. Erguvanlar bizi...

Batum'dan Sıradan Bir Kadına

Sıra dışı kadınları hemen fark edersiniz, onları sıradandan ayıran özellikleri, zekâları, güzellikleri, isyankârlıkları, bilgileri, yetenekleri derhal dikkatinizi çeker ve onlar kendilerini sıra dışı yapan özellikleriyle hemen genel bir tanımın içine girerler: Zeki kadın, güzel kadın, yetenekli kadın... Ve çoğunlukla sıra dışı kadınlar birbirlerine benzerler. Güzel kadınlar diğer güzel kadınlarla, yetenekli kadınlar diğer yetenekli kadınlarla, zeki kadınlar diğer zeki kadınlarla aşağı yukarı ortak özelliklere sahiptir. Erkeklerin dikkatleri bu sıra dışı kadınlara yöneldiğinden onlar hakkında çok konuşulmuş, çok yazılmış, çok düşünülmüştür. Onlarla ilgili çok bilgi vardır hafızalarımızda. Tanınması ve anlaşılması en zor gözüken kadınlar, çok fazla merak uyandırdıklarından ve çok incelendiklerinden çabuk tanınır olmuşlardır, duygusal radarlarınız onları hemen saptar, koordinatlarını belirler ve onları bir yere yerleştirir. Bu yüzden de birçok filmde ve romanda 'tehlikeli' kadınla...

Yalnızım, Ve Sen de Yoksun.

Sen, belki de bu mektubu aslında sana yazdığımı hiç bilmeden okuyacaksın. Ben, senin bunu okurken parmağınla yanağına dokunduğunu, gözlerini hafifçe kıstığını, saçlarını kulağının ardına attığını görmeyeceğim. Elimin uzanamadığı yerlere kelimelerimle sokulmaya çalışmamın, kırılgan harflerden kurulmuş görünmez bir köprüden sana doğru yürürken düşmekten böylesine korkmamın, sana tek bir bakışla anlatabileceğime inandığım ve birçoğunun belki bir ismi bile olmayan birçok duygunun her birine isimler bulmaya uğraşmamın beni nasıl yaralayıp yorduğunu bilmeyeceksin. ilerde bir gün bana çok karmaşık ve anlaşılmaz gözükecek olsalar da, şu anda bana, kendime saplamak için elimde tuttuğum çelik bir bıçak gibi sade ve içmeye hazırlandığım zehirli bir su gibi berrak gözüken duygularımın, keskin ve yakıcı tadını onların üstünü örten sözcüklerin altından çıkarıp çıkarmamakta duyduğum kararsızlığı da herhalde sana hiç anlatamayacağım. Halbuki bütün korkunçluğu sadeliğinde gizli olan duygularım o kadar ...

Nice Aşk Yitirdim Ben, Yitirmenin Ne Olduğunu Biliyorum

Kışkırtıcı bir bakışıyla çılgına döndüğüm, bir dudak büküşüyle ağulu acılar çektiğim, kahkahalarıyla şenlenip gözyaşlarıyla kederlendiğim, bir tanrıça katına çıkartıp tapındığım, kutsal mabetlerinin sunaklarına hayatımı bir adak gibi bırakmayı arzuladığım, memelerinde, kasıklarında, kalçalarında, bacaklannda, boyunlarında adanmış topraklarda dolaşan bir sofu gibi vecd içinde kendimden geçerek dolaştığım, ayaklarına kapandığım, göğüslerinde ağladığım, saçının bir teline halel gelmesin diye fütursuzca ölüme yürüyeceğimi hissettiğim, bazen öldürmeyi şiddetle istediğim, onda yok olup onla var olduğum, bana her defasında aşkı, acıyı, sevinci, hayatı ve ölümü yeniden öğreten kadınlar yitirdim ben. Kızıl bir kor gibi örslerine bıraktığım ruhumu bazen sert darbelerle, bazen yumuşak dokunuşlarla şekillendiren, benden bir başka ben yaratan, onun her şeyi, babası, oğlu, kardeşi, kocası, sevgilisi olduğum, onu her şeyim yaptığım, varlığıyla her şeyin tadını, kokusunu, görüntüsünü değiştiren, sırad...